23 Temmuz 2012 Pazartesi

''Öldüğü gün hatırlayanlardan nefret ederim ama unutamadığım bir şey var.''



Geçen sene bugün sanıyorum ki bu saatlerde Ege’ye kıyısı olan herhangi bir beldenin herhangi bir otogarında bulunan ve herhangi bir firmaya ait olan herhangi bir yazıhanede elimdeki biletin üzerinde yazan saatin gelmesini bekliyordum. Gitmek için can attığım şehir Edirne’ydi. Edirne… Yıl 2011 ise aylardan temmuzsa ve ben Edirne’ye kaçıyorsam mutlaka hiçbir şey yolunda gitmiyordur, bineceğim otobüs hariç… 
Tüm yolu otobüsün penceresinden yolları izleyerek geçirdim. Hiçbir şey dinlemiyordum hiçbir şey okumuyordum. Yaptığım tek şey taptığım kaosun içinden nasıl sağ çıkabileceğimi düşünmek ve asla bir sonuca varamamaktı. Sonuca gidememeye tapıyordum. O otobüste benim kadar üzgün bir başka insan aradım, bulamadım. Eğer bir otobüse üzgün bindiyseniz üzgün inmek zorundasınızdır, yol bunu değiştirecek güçte değildir. Çağlar öncesini yazmaya çalışıyormuşum gibi zorlanıyorum şimdi… Önce Amy’nin ölüm haberini okudum. Ne hissettiğimi ifade edemeyeceğim fakat onun ölümü topladığım her şeyi dağıtmama sebep oldu. Telefondaki adam beni sevdiğini söylüyordu. Telefondaki adam Amy’e olanların kendisinin başına gelmeyeceğini tekrarlıyordu. Telefondaki adam bana bunu yaşatmayacağına söz veriyordu. Telefondaki adam benim için hayatta kalacağına yemin ediyordu. Beni girdiğim şoktan çıkarmaya çalışıyordu nefes almadan sıraladığı cümlelerle… O gün vardı telefondaki adam, telefondaydı. Ben telefonu donmuş olan zihnimle bıraktıktan sonra; onun beni ayakta tutabilmek adına kurduğu cümlelerin ağırlığına dayanamayıp iğneye sarılacağını biliyordum. Ben otobüsteydim, yollar beni bir yere götürüyordu ama nereye ? Donmuş olan zihnim bildiklerimle ve unuttuklarımla birlikte sıvıya dönüşerek bir şırınganın içine doldu, yol aldı onun damarlarına doğru… Telefonu, beni, Amy’i, beni kurtarmak adına kurduğu her cümleyi enzimlerine ayırdı adam. Parçalandım iliklerime varana dek. Söküldüm. Çözündüm. Buharlaşmıştım. Otobüsten indiğimde vardığım yerin Edirne olduğunu fark ettim. Bir taksi çevirip doğruca evime girdim. Soyunup yatağıma girdim. Yatağımda uykuya girdim.  O gün uyandığımda, onun hala hayatta olacağı bir dünyaya gözlerimi açacağıma öyle inandırdım ki kendimi, hala uykumda zaman zaman tebessüm etmemin sebebi bu inançtır…
Bugün; Amy’nin ve bu bahsettiğim anımın yıldönümü.
Bugün; Amy yok… O adam da… 


Elif Yaren

2 yorum:

  1. google'da sartre hakkında bir yazıya bakarken denk gelmiştim sanki bu bloga, ama şimdi emin değilim yazıyı okuduktan sonra.
    Ne tuhaf belki de utanmam gerekir ama şu bir gerçek, kaybettiklerimin arasında en çok amy'yi özlüyorum sanki..

    YanıtlaSil
  2. Önemli olan özlemek sanırım... Kimi ya da kaç kişiyi özlediğimiz değil.

    YanıtlaSil